10/12/2008

Korku, güvenlik ve sosyal zihin bulamacı

İnsanın ne kadar özel bir yaratık olduğuna dair kitaplar yazılır, mutlaka görmüşsünüzdür. Beynini kullanabilen tek yaratık denir, konuşabilen tek yaratık denir, düşünülebilen hayvandır denir. Ben şu ana kadar, hayvan olma kısmından ötesiyle nadiren her fikir olabildim, gördğüm örnekler nedeniyle. Ancak sıradan hayvanlardan farkımız, biz sağduyudan da mahrumuz. Bir hayvan kendisine neyden tehlike geleceğini, nasıl koruyacağını öyle mükemmel bir şekilde hissederki, kendini onun yanında çıplak hisseder insan, onun aklına hayran kalır. İnsanı insan yapan, Pandora'nın kutusunda kalan umut değil, üzerine yapışan korkudur. Öylesine sürekli yenilenen, olduğu yeri tüketen, kanser gibi yayılan, çoğalan bir histir ki bu, nihayetinde adem oğulları ve havva kızları bağımlı olmuşlardır ona. Öyle bir dünya kurmuşlardır ki kendilerine, bu son derece doğal duygu ile beslenen siyasal, ekonomik, sosyal sistemler kurmuşlardır. Artık onların bağımlılığı sistemin devamına eşittir.
Böyle düşünceler geçti aklımdan, The Strangers denilen, son derece gereksiz filmi, filmi beraber izlediğim kişinin kollarında tırnak izlerimi bırakarak atlattıktan sonra. Film, kısaca Batı'da giderek artan saiksiz şiddeti, yeni eğlence alanı yapanların ve onlara kurban olan bir çifti anlatıyor. Türkiye gibi ülkelerdeki gibi, "Anama laf etti vurdum.","Namusumuza leke sürdü, vurdum." kadar bile bir amacı olmayan bir şiddetin ortasında bırakıyor bizi. (Pardon, ikisi de birbirinden mi anlamsız. Doğrudur.)
Çiftimiz gittikleri yazlık evde, 3 sapık kişinin eğlencesi oluyorlar. "Is Tamara there?" cümlesi hiç bu kadar korkutucu, sinir bozucu bir şekilde söylenmemiştir herhalde. Öyle ki, üyesi olduğum bir siteden, Tamara adıyla gelen mailler bile sinirimi bozar, kaslarımın kasılmasına yol açar oldu, sırf bu film yüzünden. Düşünsenize, ev gibi kendinize güvenilir bir yer olsun diye seçtiğiniz mekana, istedikleri gibi girebilen, üç maskeli, ağır düzeyde rahatsız insanlar olduğunu, sizi keyif olsun diye, tatlı niyetine öldürdüklerini... Bunu ağır ağır, acı çekmenizi izleyerek yaptıklarını... Film boyunca gecenin bir yarısında çalan kapıları, kanla pencereye yazılan kapıları ve hiçbir şeyin bu yabancıların içeri girmesini engelleyemediğini izlediğinizi düşünün. Onların sizi her an görebildiğini, sizin şaşkın ördekler gibi hangi yöne bakacağınızı bilemediğinizi ve onların hep de bakmadığınız yönde arkanızda belirdiğini... Evet, film insan psikolojisi ile çok iyi bir şekilde oynuyor. Kedinin fare ile oynadığı gibi hem de.
Diğer can sıkıcı nokta, hiçbir karakterin psikolojisine derinlemesine girmemesi. Filmin başından sonuna, bu eğlencenin kurbanı olan karakterler ve böyle tuhaf "alışkanlıkları" olan karakterler arasında hiçbir ilişki yok. Bu karakterler, gökten inmiş filme. Kimdiler, ne iş yaparlar, nasıl insanlarlarla takılırlar anlatılmıyor. Saldırıyorlar, kaçıyorlar, korkuyorlar, korkutuyorlar, ölüyorlar, öldürüyorlar. Film bundan ibaret. Karakterlerin yüzeyselliği ise, her izleyenin çabucak özdeşleşebilmesini, korkuyu içselleştirmesini sağlıyor. İzleyiciye deniyor ki, "Bu insanlar herkes olabilir. Bu filmdeki herhangi bir karakter olabilirsin. Köşedeki bakkal katil olabilir, ya da yolda yanından geçen herhangi birisi. Ve sen kurban olabilirsin..." Filmin sonuna doğru, misyoner oğlancıkların "Günahkar mısın?" sorusuna, "Bazen!" cevabını verip broşür alan arkadaşına "Merak etme, bir sonraki daha kolay olur." diyen bu maskeli kahramanımız, bize çok düşünme payı bırakmıyor. Korkmalıyız, çünkü devam edecek bu şiddet.
Çok başarılı gerçekten de, sistemin devam etmesinde... Bireysel silahlanmanın tavan yapmasında ve o mükemmel döngünün sürüp gitmesinde: Silahlanma mı şiddeti tetikler, şiddet mi silahlanmayı? Tavuk civciv hadisesinden daha büyük bir sosyal kısır döngü. Korkmalısın ve silah almalısın. Hmm yanında da bir Malbora Light...Hiç fena bir hayat değil doğrusu.
Böyle bir filme neden para yatırıldığına şaşırmıyorum. Fakat, böyle bir filmi çevirmeyi aklına getiren yönetmenin, ruh sağlığından şüphe duyuyorum. Para için bu filmde oynamayı kabul edip iyi bir iş yaptığını düşünen oyunculardan da. Korkması gereken onlar, çünkü bundan sonraki her ateş eden silahta bir parça sorumlulukları var.

Hiç yorum yok: